26 Temmuz 2010 Pazartesi

Yakışıklı Adamlar












23 Temmuz 2010 Cuma

20 Temmuz 2010 Salı

Bütün Arızalar’a Genel Çağrıdır!

Kardeşim, eğer arızaysan, hemen şimdi burada mesajımı okurken bunu ilk başta kendin tahlil edeceksin ve ikinci aşamada da arızalık gereği, mutlaka benimle irtibat kurma güdüsüyle bana bir adet sevgi ve hiddet dolu bir eposta ( arizalarmeclisi@gmail.com ) atacaksın! Bunun öylesi, böylesi kesinlikle olmaz! Bunun orta noktası da olmaz! Arızaysan arızasın, değilsen de değil... Ha! Arızalığa en azından içinde az bir çekim varsa, bu da bir umuttur. O zaman ara sıra bloğumu okumaya devam edersin, kendini de yoklarsın. Zaten olgun bir arıza olduğunda bunu en başta yine kendin anlarsın! Ve bunu anladığında da, yine bir kardeşin ve baş arızalardan biri olarak beni de kardeşliğinle sevindirmek için yine gelip, bana bir eposta ( arizalarmeclisi@gmail.com ) atmak istersin. Ama hala bana eposta atmak istemiyorsan o noktadan sonra, zaten bir daha bloğuma da uğrama, sayfalarımın dünya üzerindeki titreşimlerini hiç bulandırma! Hatta bana karanlık sokak arasında rastlarsan filan, sakın göz temasına girme; yürü git hiçbir şey görmemişsin gibi, çünkü o insani ve şüpheci bakışını orada yakalarsam, ya sana dümdüz kafa-göz dalarım, ya iteklerim, tartaklarım, ya da arkandan kötü planlar yapmaya başlar, sessizce ayağını kaydırmaya girişirim!

Şimdi, eğer gerçekten sen de katıksız arızalardansan, artık piştiysen bu ilk paragraf seni hiç incitmemiş olacak, tersine senin ruhunu okşamış olacaktır! Eğer ilk paragrafımın sendeki etkisi aynen bu şekilde kısaca tarif edilebiliyorsa, hiç aşağıdaki detaylı geyiklerimi okuma ve direkt bana bir eposta ( arizalarmeclisi@gmail.com )
at, tanışalım, koklaşalım, fikirleşelim, uzaktan da olsa sıcaklıklarımızı birbirimize gönderelim. Çok da hoşlanırsak hatta, uzaktan uzaktan sevişelim, bakışalım, elleşelim, dokunalım! Bilmen lazım, arızalık bir anda insana bütün kalıplarını, dogmalarını, değer yargılarını bıraktırabilecek bir doğallık da katar. Bu anlamda canımın en bir merkezinde yerin var, bunu bilmelisin! Şüpheyi kaldır artık kardeşim! Ben katıksız bir arızayım! Senin de öyle olmanı umuyorum!

(Mutlaka
http://arizasiirler.blogspot.com linkime de tıklayarak, günden güne sayısı artan Arıza Şiirlerimi okumanı öneririm! Kalbe, bele ve ruha kuvvet, merhemdir mesajlarım! Gönülden gelir, bedeninin en karanlık ve dokunulmamış köşelerine kadar nüfuz eder!)

Ben arızalıları, doğduklarında veya çocukluklarında keşfetmek için uğraşmam. Ben hiçbir şekilde bir arıza eğitmeni değilim, ayrıca eğitimi hiç de sevmem! Ben tamamen kafasına takılma ideolojisinden hareket ederek, sadece kendi alın merkezinin ötesinde beliren beyaz, çok parlak ışıkla bütünleşerek kendi iç açılımlarında katman katman ilerleme ayrıcalığını elde etmiş bir arızayım. Bu yüzden çolukla çocukla, onların arıza olup-olmadıklarını irdelemekle, onları eğitmekle de hiç uğraşmam! Onların kendi seçimlerinden oluşan yıllık hayatları boyunca o ayrıma gelmelerini ve sonra da yolları üzerinde bana rastlamalarını beklerim ve rastlayanlarla en güzel şekilde, yaş kavramını hiçe sayarak, tam da onlar gibi olarak bütünleşir, kucaklaşırım.

Bana gelen, benimle bütünleşen her arıza zaten pişmiştir! Onların benden alabileceği ve benim onlardan alabileceğim, sevgi ve birlik dışında hiçbir şey kalmamıştır. Çünkü onlar da benim gibi sadece kendi alın merkezlerinin ortasındaki o bireysel eğitmeni takip ederek, kendilerince yükselmişlerdir. Onlara ben sevgimden ve coşkumdan başka bir şey zaten veremem. Eğer o eğitmen dışında dışarıdan gelen herhangi bir sistem veya eğitmen tarafından yardım alarak yükseldiklerini düşünüyorlarsa bu tamamen yalancı bir yükseliştir ve geçici arızalık olarak tariflenir! Böyle bir durumda zaten kendini arıza sanan o ruhlar, ilk fırsatta, yani ilk katalizörle bana ya uyuz olacaklardır, ya da yöntem, düşünce modeli farklılığı yüzünden benim sıcaklığıma kendi arzularıyla “hayır” diyerek, yolumdan da çekilip gideceklerdir. Bir sonraki karşılaşma ise nerede olur ben de bilemem. Çünkü insanın, karşısına çıkan gerçek bir arıza karşısındaki her tavrı ve seçimi, onun nihai kaderi üzerinde çok kuvvetli bağlayıcılara ve katalizör yoğunlaşmalarına neden olacaktır. O noktadan sonra onları çok büyük ve radikal fedakarlıklar bekleyecektir yükselmeleri için.

Şimdi, olduğum yerden, kokuşmuş insani şartlarımdan, yaşadığım bu toprakların İstanbul denen bölgesinden, bütün gerçek arızalara sesleniyorum!

Bırakın bu yazımın uzayan bölümlerini ihtiyacı olanlar okusun. Eğer gerçekten arızaysanız; bütün bu yazdıklarımı çöpe bile atabilirsiniz! Hiç kızmam, gocunmam, alınmam; tersine sevinirim! Çünkü o zaman eminim, bütün bu uzun yazıları es geçip, ilk fırsatta bu arıza ve depresif kardeşinizle bir an önce koklaşma ve etkileşme adına hemen bana eposta ( arizalarmeclisi@gmail.com )
atmak isteyeceksiniz! Böyle bir amaçla istediğiniz herşeyimi çöpe atabilirsiniz! Eserlerimi siktir edebilirsiniz! Çünkü esas önemli olan bütün arızaların bu pislik gezegenin bu topraklarında ve sonra da bütün dünyada biraraya gelmesidir. Dünya üzerindeki son arıza da diğer vampirler tarafından sindirilip, susturulup, yok edilmedikçe dünya için halen tamamen karanlığa gömülme söz konusu olmayacaktır!

Haydi! Şimdi arızaysan sen de bana bir eposta at ve tanışalım kardeşim! Bildiğin ve sana verilmiş herşeyden soyun ve öyle gel! Bak, ben çırılçıplağım karşinda! Şimdi soyunma sırası sende!..

Buradan sonraki açıklamalar, “arıza olma” kavramına uzak olup, onu merak edenler içindir.


“Arızalı olmak” nedir?..

Arızalı olmak, kimi zaman doğuştan olduğu gibi, yaşanılan ortamdan dolayı sonradan da olabilmektedir. Tabii ki doğuştan arızalı olmak Yaratıcı tarafından bahşedilmiş özel bir meziyet kategorisine konulabilir ve buna genel nüfusa oranla daha az rastlanır. Doğuştan arızalı olanlara, bu gezegene yenilikler ve reformlar getiren, çok yaratıcı kişiler olarak bakmayı bilmeliyiz. Yoksa kim kalır ki bu pislik gezegende hayırlı atılımlarda bulunabilecek, değil mi?!..

Doğuştan arızalı olanlar da dünya üzerinde çeşitli yerlere serpiştirilmiş ruhlardır. Doğdukları ülkelere göre kendi aralarında “daha şanslı” ve “daha az şanslı”lar olarak kabaca sınıflandırılabilirler. Tabii ki Arıza Varoluşunda doğulmuş olunan yerin hakim bir önemi olmamalı, ama ülkesine göre bazen doğum yeri farkı oldukça önem arzedebilmektedir. Örneğin, bugün dünyanın en modern ve ileri ülkeleri olarak anılan ülkelerde doğmuş olan Arızalılar tabii ki daha şanslılardır, çünkü onlara, o ülkelerde daha yakın, sıcak, samimi yaklaşan bir sürü yönetici vardır. O ülkelerde onlara “daha özel insanlar” olarak bakanların sayısı oldukça fazladır ve bu insanlar o ülkelerde normalin üstünde yaşam kalitesinde yaşayabilmekteyken, ülkelerine de katkıda bulunabilmektedirler.

Bu ileri ülkelerdeki Doğuştan Arızalı olanlar diğerlerine göre o kadar daha şanslıdırlar ki; Orion ve Zeta Retaculi takım yıldızlarından, boyut koruma ızgaralarını ara sıra delerek içeri girip, adam kaçıran uzaylılar tarafından bile daha çok bunlar kaçırılmaktadırlar!

Bizim ülkede Doğuştan Arızalı olanlar diğerlerine göre çok daha fedakar ruhlardır, çünkü ülkede hayata, avan, çok yüzeysel bir bakış, psikoloji ve iş akışı hakim hale bilinçli olarak getirildiğinden; ülkemizde doğmuş olan Arızalılar herzaman göz ardı edilmekte, alt edilmeye, sindirilmeye, olaylara aydınlatıcı katkılarının olmaması için sık sık cezalandırılmaya ve tukaka hale sokulmaya çalışılmaktadır. Ülkemizde onların azınlıkta olmasından faydalanan vampir kişilikli yönetici takımı, sindirme ve kölelik sistemlerinin düzgün olarak işlemeye devamı adına, ülkedeki üretim skalasının, sanatın, kültürün ve eğitimin bile büyümemesi ve yerinde sayması için işte bu kişilerin hayatlarını hep yokuşa sürmektedir ve hatta bunları her fırsatta dalgaya almaktadırlar!

Bu anlamda, Doğuştan Arızalıların dünya üzerinde en önemli sürgün yerlerinden biri bizim ülkemizdir. Ama tabii ki nihai olarak ülkemizdeki bu ruhlar, ödüllerini alacaklarını bilmektedirler. Şimdilik sürüngen, sünepe ve sülüksüler olarak yaşamakta olduklarını bilseler bile!..


Sonradan Arızalananlar

Çok ulvi ve yaratıcı olmasalar da, bu ruhlar da dünya üzerindeki değişimlere ve reformlara katkıda bulunan işçiler olarak görülebilirler. Çünkü en azından gezegen üzerinde bile bile yanlışa yöneltilmiş sistemin, köleliğin ve orman kanunlarına göre zorbaca hakim olma güdüsünün körüklendiğinin farkına vararak, en azından kendi hayat alanlarında bilinçlice bu bakışı kaldırıp, kendi çocuklarını gezegene daha faydalı birer ruh yapma içgüdüsüyle hareket etmektedirler.

Bunlar Doğuştan Arızalı olanların gizemli yeteneklerini fark ederler ve onlardan çok etkilenirler. Onların şarkılarını söylerler, onları put yaparlar, onların yazılarını, şiirlerini en üstlere koyarlar, onların arkalarından yürürler kısacası ki; bu da bir nevi meziyettir. Doğruyu ve iyiyi seçip, onun arkasından gitmek...

Sonuçta bu pislik gezegenin tümden arızalanmasına az kaldı. Bence bir an önce kendi arzunuzla arızaya bağlamanız ve rahatsızlıklarınızı kendinize ve yakınınızdakilere itiraf ederek işe başlamanız lazım. Aksi halde arızalanmaya başlamış Dünya Ana’nın pek yakında size uygulayacaklarını da taşıyamayacaksınız!


Bütün Arızalar adına
Ömer Dalman

------------------------------------------

Gelen İlk Tepkisel Yorumla İlgili Açıklama

"Kral olmak istiyorsun, ama kral böyle olunmaz. Krallık kendi kendine ilan edilmez. Halk zaten seni takip eder ve seni kral onlar ilan ederler." demiş bir dost Arızalar'a Genel Çağrım'a tepki olarak. Haklıdır, sözün tarihi vardır, genleri vardır. Sözün bireye ait bir sihri vardır. Hepsine saygım vardır. Kıramam... Dinlerim.

Ama en başta şunu söylemek isterim: Böyle kral mı olur yahu?! Krallık kim, ben, yani şu mahçup, temizyüzlü sürüngen şahsiyet kim? Ben sadece "Doğuştan Arızalı" biri olarak, kafamdan içeri tam randımanla oksijeni ve ışığı aldığım bugünlerde, bu halimden hoşlandım ve bunu coşkuyla dile getirerek, acaba bu türden arızalı kaç kişi daha var dünya üzerinde diye merakımdan; bir çağrı havası yarattım. Hani yani Kralmış, Sultanmış, bir de şu yeni moda deyiş var ya "Şıhmış, şeyhmiş!" ben anlamam da, sevmem de kardeşler. Ama tamam, kabul ediyorum, bende doğuştan ve sonradan kafaya eklenmiş sıkı çatlaklar ve yarıklar var! Ama fena mı yaaahuu?! İçeri sık sık ışık giriyor, hava giriyor, hiddet giriyor, aşk giriyor ve seks giriyor! Kim istemez ki bunları? Bunlar insan doğallığı... Seneler önce pirim Michael Jackson da demedi mi o naçiz şarkısında "Human Nature" diye?! Eeee? Daha ne?! Yaşıyoruz yani, oturup kıçımızın üstüne monitöre gömülmekten yana değiliz şükür ki!

İşte yani, o dostumuzdan "Kral olmak istiyorsun" tepkisini alınca bir an kaldıramadım da ondan bunları diyorum. Evren'in, Yaratılışın tek kralı vardır ve diğer benzetme suni kralların hepsine de birgün bok yemek düşeceğini zaten "düşünenler" bilirler. Ama burası güzel bir tiyatro sahnesi dostlar; renkleneceğiz de, depreşeceğiz de, arızalığımızı ilan da edeceğiz gerekirse ve benzer şahısları bağrımıza basmak için Çağrılarda da bulunacağız değil mi?! Ben Arızalar'ın mahçup bir kalemi olmak üzere kendini masaya yatırmış bir denek, orta yere elinde zillerle çıkmış bir dansöz, bir insanım!

Birlikte oynamak isteyenlerin de karşısına geçip, şakırrr şukuurrrr göbek atmaya, hayatla dalga geçmeye hazırım!


Bütün Arızalar adına
Ömer Dalman

15 Temmuz 2010 Perşembe

14 Temmuz 2010 Çarşamba